Kayıtlar

2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Modern Çağ Hastalığı: ‘’Bence bir’’

Resim
''Bence bir''; insan  kılığına girmiş hayvanlara cezalarını verememek. ''Bence bir''; kadına yokmuş gibi davranmak. ''Bence bir''; sanat demeden  para diyerek yıkıp yok etmek. ''Bence bir''; insanlar öldürülürken kayıtsız kalmak. ''Bence bir''; tecavüz edenin sokaklarda gezdiği,  tecavüze uğrayanın gezemediği yer.    ''Bence bir''; düşünmekten içeride yatan,  içi özgür dışı mahkum olanlar. ''Bence bir''; atanamayan öğretmenlere uzaktan bir bakış. ''Bence bir''; giremediğimiz site gidemediğimiz yer. ''Bence bir''; senin yabancı tarafın senin umursamaz tarafın.   Akşam, Marie beni görmeye geldi, kendisiyle evlenmek isteyip istemediğimi sordu. "Bence bir, ama istersen evleniriz''.       ‘’Bugün annem ölmüş belki de dün bilmiyorum’’ der Camus. K itabının ilk sayfalarında b öyle başlar.  Git gide  hayata  yal

Grey Gardens

Resim
1975 yapımı bir belgeselin film olan    ‘’Grey Gardens’' , b aşrollerinde Drew Barrymore’un oynadığı yönetmen koltuğunda Michael Sucsy’nin oturduğu hüzünlü bir hikâyeye sahiptir. Bir anne kızın kendisini eve kapatarak dış dünyadan izole olması, bunun ardından gelen psikolojik durumlar, parasızlık ve bağlılığın öyküsü… Belgeselin filmin adı ‘Grey Gardens’; New York Hamptons’da sayfiye kasabasında bir evde geçiyor. Anne Edith ve kızı Edith, ikisi de kabare dansına hayrandırlar. Zengin ve şaşalı bir yaşamları varken bu yaşam birden Edith’in boşanmasıyla bambaşka bir hal almaya başlar. Ev artık bir çöp ev halını almıştır. Ne olursa olsun evinden ayrılmak istemeyen anne Edith ile şarkıcı olmak isteyen fakat annesini bırakamayan, zamanla hastalığından dolayı saçları dökülen kızı Edith birbirlerinden kopamazlar. Bir yanda boşanmış üzgün bir anne ve diğer yanda hayalini gerçekleştirememiş bir kız vardır. Anne kız birbirlerinden kopmadan, rakunlarla ve kedilerle pislik içinde ve akı

Fethedilen film ''İstanbul’un Fethi’’

Resim
 Eğer ki gelişigüzel gezerken ''hadi girelim bakalım neymiş''  derseniz bilin ki; planlı ve meraklı insanların gazabına uğrarsınız ve başka bir gün için yer ayırtmaya başlarsınız. Ben meraklılardan, önceden ayarla yanlardan olarak filmi izledim. O kadar yer ayırmışım, izlemiş yazmasam ve eleştirmesem olmaz tabii ki, bu yüzden birkaç kel â mım var.    Faruk Aksoy'un 17 milyon dolarlık bütçeyle yaptığı film olumlu ve olumsuz birçok eleştiriye maruz kaldı. Yüksek bütçeli diğer filmlere bakılıp karşılaştırıldığında fazla göze batan hatalar görülebiliyor. Diğer filmlerle karşılaştırıyoruz, beğenmiyoruz ve hala o filmlerin başarısına yaklaşmadığını eleştiriyoruz. İşin ilginç tarafı, izlediğimiz filmlerden birçok sahne fark ediyoruz . Troya, Yüzüklerin Efendisi, Cesur Yürek gibi filmleri izlediyseniz demek istediğimi anlarsınız. Benzer sahneleri bulacaksınız filmin içinde, şaşırmayın. En çok gözüme çarpan ne kadar hata denilir bilinmez ama ışıklar açıldıktan sonr

Uçurtma Avcısı

Resim
İki çocuk, etnik ırk, dostluk ve savaş... Çocukların ana karakter olduğu bir romanın içinde ''savaş, dostluk, öteki'' gibi kavramların olduğunu, okuduktan sonra ihanet, ötekileştirme, iç savaş, göç gibi kelimelerin kafanızda canlandığını düşünün. Uçurtma Avcısı anlatım olarak akıcı ve okudukça zevk alınan bir dille yazılmış muhteşem bir kitap. Hasan ve Emir...Kitap; Afganistan'ın Kabil başkentinde geçen iki çocuğun öyküsüdür. İkisi de çocuktur, onların dünyalarında her çocuk gibi her şey göründüğü gibidir fakat Hasan ve Emir  aynı evde büyüyorlar ve aynı sütanneyi paylaşıyorlar fakat küçük dünyalarında herkes onları ırklarından dolayı ötekileştiriyor. Hasan Hazaralar'a mensuptu; yani azınlıktı, çoğu kişi tarafından sevilmeyendi. Hasan ve babası Afganistan'da ki çoğunluğun içinde yer almamalarından dolayı hor görülüyordu.   ''Çocukları iyi yapmanın en iyi yolu onları sevindirmektir.'' demiş Oscar Wilde. Peki sevindirmenin yolu nedir? Tabi ki

Pera'da Sergi

Resim
Beykoz Boğaziçi Gazinosu  Pera Müzesi kapılarını fotoğraf severlere açıyor.  Beyoğlu'nun en beğenilen sanat dolu yerlerinden biri olan Pera Müzesi'nde çeşitli sanatçıların eski İstanbul fotoğraflarından oluşan ve Osmanlı tüccarlarına, sultanlarına ve ressamlarına farklı açılardan bakan birçok güzel eser bulunuyor. ''Konstantiniyye'den İstanbul'a'' adlı geçmişten başlayarak belgeleyen ve ''Sultanlar, Tüccarlar, Ressamlar'' adlı sergi Osmanlı'nın tarihini, yaşam biçimlerini resimlerle anlatıyor.   Sultanlar, Tüccarlar, Ressamlar  İlk kez Pera Müzesi’nde karşımıza çıkan sergi daha sonra Amsterdam Müzesi’ne gidecek. Sergi sadece Osmanlı’ya değil aynı zamanda Hollanda’ya da uzanıyor.  Sergide yağlıboya ve suluboya resimler, gravür ve kitaplardan oluşan 80'i aşkın eser yer alıyor. Amsterdam Müzesi ve Rijksmuseum ile yapılan ortak çalışma Hollanda ve Türkiye arası tarih ilişkilerini inceliyor. 14 Mart 1612, İstanbul’a Holl

Yorgunluk

Resim
Bazen kendini çok üzersin, yıpratırsın.   Kimseye de söylemezsin, artık düşünmekten bile yorulmuşsundur. Fazla derine inmekten daralmışsındır, işte bu da bir çeşit yorgunluk… Her şeyin üst üste gelir,  hiçbir şey yolunda gitmiyordur. İyi şeylerde oluyor ama insan fark edemiyor. Okuma hevesiyle yanıp tutuşan bir çocuğun okuyamaması,  hevesin kırılması gibi istediklerin elinden kayar gider.  Hayalini kurduktan sonra hayalleri alınmış bir hayalci gibi olursun, yapmak istediklerin bir şekilde engellenmiştir. Artık istesen de eskisi gibi şevk, tutku dolu değilsindir. Eskimiş, yorulmuş bedeninle güç sarf edemezsin, bitmeye yüz tutmuş enerjinle  uğraşamazsın .  Düşünürsün neden, nasıl diye, haklı haksız bir şekilde hayata yenik düşmüşsündür, zaten hayatta her zaman adil değildir.  Sorunun ne olduğu kuyunun en dibindedir de çıkaramazsın, cesaretin yoktur. Kendini o kuyuya atmak istersin ama biri çeker alır seni, derin kuyudan kurtarır.  Ne ilktir yaşananlar ne sondur ağlamalar. Kuyunun içind

EFSANELER ÖLÜR MÜ HİÇ ?

Resim
Sana ne denilebilir ki; nasıl anlatılabilir ki? İnsanın boğazına düğümlenmeden nasıl söz söylenir seninle ilgili? Sen ve şimdide gidişin..  Eğer bugün bir nesil, oynarken sadece bir kere bile görmemesine rağmen sevgi dolu sözcükler söylüyor ve senin yokluğuna üzülüyorsa , sebebi ne ola ki? Sebebi Lefter'in bir efsane olmasıdır. Peki ya efsaneler hiç ölür mü? Sen ölmedin ki, ölemezsin ki,  Ordinaryus  hep kalbimizde, hep aklımızdasın! Sen Türk sen Rum sen EFSANE!  Bırak defteri biz seni kalbimize yazdık, Çubukluya ruh veren adam SENİ HİÇ UNUTMAYACAĞIZ!!

Osman Hamdi Bey

Resim
‘’Tablo bittiğinde Osman Hamdi başyapıtına baktığını hemen anladı. Sonuçtan hayli memnundu. Ama resmi görenler tabloda ne anlatıldığını anlamakta zorlanmışlardı. Birbirlerine kaplumbağa terbiyecisi diye eski bir mesleğin olup olmadığını soruyorlardı. En okumuş yazmışlar bile böyle bir meslekten söz edildiğini hiç duymamışlardı. Nerede çalışırlardı bu adamlar? ‘’   O her şeyden önce saygılı bir evlat, daha sonra ressam olmak için tutuşup duran ama hukuk okuyan başarılı bir üniversite öğrencisi, kendine hayran bırakan bir devlet memuru, müze müdürü ve cesur bir arkeolog ardından güzel sanatlar akademisi müdürü, yazar ve âşık bir oryantalist idi.   Osman Hamdi Bey i stediği mesleği yapmış olmanın verdiği mutlulukla harika tablolar çıkaran bir ressamdır. Zaten o hayatının her döneminde ressamdı baktıklarıyla,  gördükleriyle… En önemlisi de hayatını dolu dolu yaşamış bir adamdı. Bizler  kaçırılan eserlerin haber olduğu  ama  yeteri kadar kaynak olmasına rağmen  arkeoloji mesleğinin yapı